Antalya’nın Doğal Mekan Ruhu

Üzerinde yaşadığımız toprakların binlerce yıldır insanlığı üzerine çeken ciddi bir enerjisi var. Bu öyle bir enerji ki; Karain Mağarası’na bakınca, insanlığın bu bölgeyi taş devrinden bu yana 500 bin yıldır tercih ettiğini görüyoruz. İnsanoğlu tarih sahnesinde Anadolu’yu tercih ettikçe bu enerji daha da artmış ve insanoğlu için Anadolu, uğruna savaşlar verdiği bir çekim merkezi haline gelmiş. Antalya özelinde bakarsak sadece Likya bölgesinde 14 antik tiyatro bulunuyor. Belki de Antalya’daki toplam antik tiyatro sayısı şehirdeki tiyatro sayısından çok çok fazla.

Bir yerin mekân enerjisi, Feng Shui ‘de “var olan evrensel yaşam enerjisi” olarak geçiyor ve temelini doğadan alıyor. Bu durumda dağlarımızın “jeomorfolojik” hikâyesi, bitki ve hayvan çeşitliğimiz, denizimiz, ormanlarımız, akarsularımız kısaca tüm doğal zenginliklerimiz bu mekân enerjisini açıklar nitelikte. Örneğin mitolojik efsanelerin yakıştırıldığı, Olimpos dağı yakıştırması yapılan Tahtalı Dağı yeryüzünde denize yakın en yüksek 3. dağ. Bu dağın yamaçlarındaki dik kaya yarıkları bize Tetis Denizi’nin altında olan Torosların 3. Jeolojik zamanda kırılarak yükselmesi sırasında oluştuğunu anlatır. Doğal zenginliklerimiz tarihin zaman tünelinden günümüze ulaşan sadece cansız kalıntılarla değil, bize özgü canlılarla bu mekân enerjisini güçlendiriyor. Bir canlı düşünün Roma’ya, Selçuklu’ya, Osmanlı’ya şahit olmuş. Hz İsa ile yaşıt bu sedir ağacının ismi Ambar Katranı. Son 2 bin yıla şahit olmuş bir ağaç. Roma da Gladyatör arenalarına canlı kaplan sağlamak için kurulan ve 2000 yıldır sağlam duran kaplan kapanımız var. Diğer taraftan Türkiye’de ki canlı çeşitliği, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek rakamlara ve “benzersizliğe” sahip. Bu anlamda Antalya, Türkiye’nin en zengin illerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Hatta dünyada sadece Antalya’da yaşayan 300’e yakın endemik bitki türümüz var. Karakulak isimli bir kedi türünü, geçtiğimiz aylarda Göynük’te bir araba çarptığı zaman ismini duymuştuk. Bu kedi Avrupa sadece Antalya – Datça Yarımadası arasında yaşıyor. Bunun gibi onlarca canlı türünden örnek verebiliriz, hatta önümüzdeki yazılarda vermeye de devam edeceğiz.

Biyolojik çeşitliliğimizin zenginliği kadar kültürel çeşitliliğimiz var. Aslında bu ikisi dünyada paraleldir. Dünyanın neresinde canlı çeşitliliği yüksekse, kültürel zenginliği de o derecede yüksektir. Bütün bunların birleşimi bir mekân enerjisi doğuruyor. Bu enerjiyi hisseden turist profili ise gelir ve kültür düzeyi yüksek insanlardan oluşuyor. Hem de hiç de azımsanacak bir sayıda değiller.

Antalya’daki Turizm’in çıkış noktasında her şey dahil ucuz turizm anlayışı yoktu. Aslında turizmin çıkışında Antalya’da, tam da bu mekân ruhu vardı. Ne yazık ki Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi kendimize özgün turizm modelleri geliştirmek yerine, Bu zenginliğimizi göz ardı ediyoruz. Başka ülkelerde, sağ solda gördüğümüz standart modelleri herhangi bir turizm planı olmadan kopyalayarak uyguluyoruz.

Turizm anlayışını bu yönde değiştirmek için büyük adımlar atacak karar verici olmamamıza gerek yok. Bu mekan ruhunu öncelikle kendimiz hissetmeliyiz. Herhangi bir tesiste, bu yönde ufak tefek özgün değişikliler bile o tesisin farklılaşmasını kendine özgü mekan enerjisini yükseltmesini sağlayacaktır.