Sürdürülemeyen Turizm
“Sürdürülebilirlik” kurumların kullanmayı çok sevdiği bir kavramdır. Özellikle İngilizce karşılığı olan “sustainability” i söylemek, kariyer hedefleri olan bir profesyonel çalışan için çok daha havalıdır. Ne yazık ki “Sürdürülebilirlik” daha anlamını kavrayamadan tükettiğimiz, hatta “bayağılaştırdığımız” bir kelime oldu. Bu durum hem kurumlar hem de daha geniş çerçevede turizmin kendisi için geçerli.
2007 yılında yayınlanan 2023 Turizm Stratejisi’nin vizyondan itibaren her yerinde geçen “Sürdürülebilirlik”, burada da bütün süsüyle yer alıyor. Stratejinin içinde eylem planlarına baktığımızda, sürdürülebilirlik kelime olarak sadece ya “süreklilik” ya da “dengeli kullanım” gibi anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. 2023 Turizm Stratejisi Hedefi’ne baktığımızda eylem planlarında geçen alternatif turizm çeşitlerinden ve sürdürülebilirlikten bir yansımayı bulamıyoruz. Burada sadece basit bir denklemle, tahmini bir turist sayısının yine tahmini bir kişi başı harcama ile çarpılarak bir sonuca ulaşabiliyorsunuz. Stratejiye göre “2023 yılında 63 milyon turist, 86 milyar dolar dış turizm geliri ve kişi başı 1.350 dolar harcamaya ulaşılması” hedefleniyor. Yani yüksek gelir bırakan birçok turizm modeli ile birlikte düşük gelir bırakan turizm modellerini ve bu gruplarla ilgili bir planlama göremiyoruz. Sürdürülebilirlik burada da gerçek anlamından uzaklaşmış durumda görünüyor.
Sürdürülebilir Turizm, genel olarak uzun bir vade için doğal ve kültürel değerlerin korunmasını ve turizmin varlığını bu değerlerle birlikte kalıcı olmasını sağlar. Çünkü turizmin çıkış noktasında bu değerler vardır. Buradaki önemli olan nokta sürdürülebilirliğin “nasıl sağlanıyor” olduğudur. Burada sürdürülebilirliğin “ölçülebilir ve takip edilebilir” olması önemlidir.
25 Eylül 2015 tarihinde Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Birleşmiş Milletler’in üye ülkelerinin Liderleri 2030 yılına kadar üç önemli işi başarmak için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefini kabul etti. Bu üç önemli iş; Aşırı yoksulluğu sona erdirmek, eşitsizlik ve adaletsizlik ile mücadele, iklim değişikliğini düzeltme olarak belirlendi. Bu gelişmeye paralel olarak artık kurumların bu hedeflerin kendi iş kolları için ne ifade ettiğini ve ne fırsatlar yarattığı gibi konularda kafa yorması gerekiyor. Bu hedeflere ulaşmak için “ben hangi noktadayım”ı tespit etmesi, orta uzun vadeli hedefler koyması; hem toplum, hem doğa hem de kendi iş kolu açısından hayati önem arz ediyor. Üstelik bu planların GRI (Global Reporting Initiative) tarafından üretilen uluslararası standartlarla, periyodik olarak, belli kriterlerle ölçülmesi ve raporlanması yaygın bir uygulama haline geldi. Faaliyetlerin her aşamasında doğa ve toplum üzerindeki etkimizi ölçmek, risklerimizi yönetmek, dolayısıyla toplum ve doğa ile olan ilişkilerimizi sağlamlaştırmak, daha adil hale getirmemiz anlamına geliyor.
Daha genel bakıldığında politika düzeyinde, gerçek anlamda bir sürdürülebilir turizm planı hazırlamak için bazı başlıkların belirlenmesi gerekir. Biyoçeşitlilik, doğal kaynaklar, kültürel miras, mevcut toplumsal değerler, adil ticaret, yerel- kamu ve turizm ilişkileri, tüketim ve atık yönetimi, eğitim gibi birçok konuda eylem planlarının gerçek bir sürdürülebilirlik etrafında hazırlanması gerekir. Bunun içinde öncelikle her konu için kendi alanlarında ciddi bir fizibilite yapılması gereklidir. Çünkü veri olmadan bir plan yapamayız.
Şuan içinde bulunduğumuz turizm krizini bugüne kadar ki bütün tecrübelerimize rağmen kolay atlatamıyoruz. Çünkü turizmin bir kolu kırıldığında dayanacak alternatif turizm kanallarının ve alternatif pazarların yer aldığı sürdürülebilir bir turizm planımız yok. Son olarak “plan”ı şöyle bir örnekle açıklayarak yazımı bitirmek istiyorum;
En basit organizma olan bakteriler bir yiyecek bulduklarında çok hızlı bir şekilde geometrik bir artışla (2-4-8-16) hızla çoğalırlar. 1 adet bakteri 8 saat içinde 1 milyona ulaşabilir. Yiyecek tükendiğinde bu sayı hızla 0’a iner. Biraz daha gelişmiş organizmalar “planlı” davranır ve bünyesindeki birçok hücrenin çoğalmasının kontrol ederek, farklı görevlere sahip organlar oluşturur. Böylece hayatta kalma süreleri daha fazla olur. Örneğin bu gelişmiş “planlı” organizmalardan birisi olan insan, buğday tarlasına sahip olduğunda hızla çoğalıp o tarlayı tüketemez. Ama o tarladan beslenecek sayıda insanla birlikte kendi yemeğini hatta gelecek nesillerinin yemeğini üretebilir.